Yaşam

Yukarı Denizin Kralları: Urartu’nun Kuruluşu

Armağan Tan*

Dönemin Asur kaynakları Van Gölü’nü “Yukarı Deniz” olarak adlandırmaktadır. Anadolu Demir Çağı’nın nadide krallıklarından biri olan Urartu Krallığı, MÖ 9. yüzyılın ortalarında bu Yukarı Van Denizi’nin doğu kıyısında kurulmuştur. Deniz seviyesinden 1.665 metre yükseklikte, bugün Van Kalesi olarak bilinen Urartu’nun başkenti Tuspa’da kurucu kral olan I. Sarduri, krallığının ve başkentinin kuruluşunu her birinin kopyası olan 6 yazıtla ilan ediyor. diğer:

Büyük kral, kudretli kral, dünyanın hükümdarı, Nairi’nin hükümdarı, eşi benzeri olmayan kral, hayranlık uyandıran çoban, savaşmaktan korkmayan ve isyancıları bastıran kral Lutibri oğlu Sarduri’nin yazıtı, Ben hükümdarların hükümdarı Lutibri oğlu Sarduri’yim, tüm hükümdarlardan haraç (haraç) benimdir. Lutibri oğlu Sarduri’nin sözleri bunlar, Alniunu şehrinden bu taş blokları getirdim ve bu duvarı inşa ettim.

Bugün kullandığımız Urartu kelimesi, Mezopotamya ovalarının başlıca Asur hükümdarları tarafından kuzeydeki güçlü rakiplere verilen isimdir. Urartular kendilerine Biaini ve Nairi(-li) derler.

Başkentin ve krallığın kuruluşunu ilan eden Sardurburç yazıtı.

URARTU: KRALLIKTAN İMPARATORLUĞA

Krallığın kurucu hükümdarı kabul edilen I. Sarduri’den itibaren başkent Tuspa ve çevresinde ilk yerleşim birimleri oluşmaya başlamıştır. Daha sonra güçlenen Urartu Krallığı, yaklaşık 200 yıl boyunca Kafkasya ve Kür Havzası’ndan Güneydoğu Toroslar sınırına, Malatya ve Fırat Havzası’ndan Kuzeybatı İran ve Urmiye Havzası’na kadar geniş bir coğrafyada etkili olmayı başardı.

Urartu hükümdarları hakim oldukları geniş coğrafyada birçok şehir ve yerleşim yeri kurarak yeni bir ekonomik ve sosyal model oluşturmaya çalışmışlardır. Urartu’dan önce merkezi bir krallığın olmadığı bu bölgelerde onbinlerce nüfusa sahip Urartu kentleri ortaya çıkmıştır. Büyük ölçüde tarım ve hayvancılığa dayalı olan bu yerleşik yapı, barajlar, su kanalları, bağ ve bahçeler gibi çeşitli inşaat faaliyetleriyle desteklenmektedir. Krallığın kurulmasıyla birlikte ortaya çıkan bu yeni kamusal ihtiyaçlar, daha fazla insana ihtiyaç duyulmasına neden olmaktadır. Yazılı kaynaklara göre 600 bin civarında insan Urartu hükümdarları tarafından farklı yerlere sürülmüştür. Bu tehcir edilen kişiler ve ganimetler, günümüze ulaşan çok sayıdaki çivi yazılı Urartu yazıtlarında açıkça zikredilmektedir:

… bir yıl Urme topraklarına karşı harekete geçtim, 11 kaleyi ele geçirip yıktım; Oradan erkekleri ve kadınları sürdüm, 1.100 erkek, 6.500 kadın, 2 bin savaşçı erkek, 2 bin 538 sığır, 8 bin koyun aldım …

Bu faaliyetler sonucunda Urartu’nun büyük bir “imparatorluk” haline gelmesi, krallığın Sarduri’den daha eskilere dayanan bir geçmişe sahip olduğunu göstermektedir. Ancak Urartu yerleşimlerinin büyük çoğunluğunda yapılan kazı çalışmalarının sonuçlarına göre Urartu öncesi bu izler zayıf bir tabaka ile temsil edilmektedir.

Hatta birçok Urartu yerleşiminin ilk kez Orta Demir Çağı yani Urartu döneminde iskân edilmeye başlandığı anlaşılmaktadır. Urartu öncesi dönemden söz eden Erken Demir Çağı’na ait karakteristik yivli çanak çömlek, bu noktada açıkça arkeolojik veridir. Urartu’dan önce Doğu Anadolu, Kafkaslar, Kuzeybatı İran, Yukarı Mezopotamya ve çevre bölgelerde rastlanan bu çanak çömlek türü Urartu döneminde de kullanılmaya devam etmektedir. Ancak arkeolojik malzeme kültürel etkileşim açısından bazı ipuçları sunsa da Urartu Krallığı’nın siyasi bir yapı olarak ortaya çıkışı hakkında doğrudan bilgi vermemektedir.

Urartu Krallığı’nın yaklaşık sınırları.

URUATRİ VE NAIRI: BAZI KİŞİLER ASUR’A KARŞI ‘DİRENİYOR’

Bu noktada araştırmacılar, dönemi anlamak için sınırlı sayıda yazılı kaynağa başvurmak zorunda kalmışlardır. 20. yüzyılın ortalarında Sovyet bilim adamları tarafından ortaya atılan ve literatürde etkisi günümüze kadar devam eden bazı teorilere göre Asur hükümdarı I. Salmanassar dönemine ait yazıtlardan itibaren anılmaya başlayan Uruatri ve Nairi gibi tanımlar MÖ 13. yüzyılda ve Urartu’dan önce dönemin “emperyalist” gücü Asur. karşı “direnen” bazı halkları ifade eder. Bu görüşlere göre Asur’a karşı kendi saflarında birleşen bu yerel unsurlar MÖ 9. yüzyıldan itibaren Urartu Krallığı’nı kurmuş olmalıdır. Ancak kaynaklardaki bu bölgesel tanımlamalar, “dönemin ruhuna uygun” olarak ileri sürülen varsayımlara ulaşmak için yeterli değildir.

Urartu dilinin, MÖ 2. binyılda Mezopotamya, Anadolu ve çevre bölgelerde kullanıldığı bilinen Hurri dili ile uzaktan akrabalığı vardır. Bu filolojik akrabalık dışında Urartu ve Hurri tanrıları arasında ortak yönler olduğunu da biliyoruz. Ancak MÖ 2. binyıldan itibaren birçok toplumu etkisi altına alan Hurri kültürü Yakın Doğu’da geniş bir etki alanına sahiptir ve bu kültürel etkileşim siyasi gelişmeleri açıklamak için yeterli veri sağlamamaktadır.

Urartu’nun kuruluş dönemine ait yazılı belgeler, MÖ 9. yüzyılın ikinci yarısında ilk Urartu yazıtları ortaya çıkana kadar sadece az sayıda Asur yazıtından oluşuyordu. Bununla birlikte, propaganda niteliğindeki tüm resmi kayıtlarda olduğu gibi, Asur kaynaklarının çoğunluğu krallığın resmi kayıtlarıdır ve birçok klişe içerir. Hatta çoğu zaman, Asur yazıcıları, muhtemelen kendi propagandalarını yapmak adına yerel kabile yöneticilerinden abartılı bir şekilde krallar olarak söz ederler.

Asur kaynaklarında MÖ 13. yüzyıldan itibaren görülmeye başlayan Uruatri veya Uratri kelimelerinin etimolojik olarak Urartu kelimesiyle ilişkili olabileceği düşünülse de yazıtlarda geçen bu ifadeler ile tarih arasında doğrudan bir bağlantı olduğu söylenemez. krallığın siyasi bir güç olarak ortaya çıkışı. MÖ 9. yüzyılda bildiğimiz Urartu Krallığı’nın kuruluşundan yaklaşık 400 yıl öncesine ait olan bu sözler, daha sonraki kayıtlarda Uruatri adı olmaksızın başka yerlerde de geçmektedir. Muhtemelen, bu terminolojiler siyasi ve kültürel tanımlardan ziyade Dağlık Bölge veya Dağlık Ülke gibi coğrafi bölgelere atıfta bulunmaktadır. Bu bölgelerde zaman zaman nüfus değişimleri olsa da kaynaklarda bu tür kelimelerin kullanılmaya devam ettiği de bilinmektedir. Bu nedenle MÖ 9. yüzyılda kurulan Urartu Krallığı’nın siyasi ve kültürel kökleri arasında MÖ 13. yüzyıla ait kaynaklarda yer alan bu tür sözlerle doğrudan bir bağlantı kurmak zordur.

Argişti Kaya Mezarı’nın (Van Kalesi) girişindeki yıllıklar.

‘URARTU’ ASUR İÇİN SİYASİ BİR TARİFE DÖNÜŞÜYOR

Ancak bu durum MÖ 9. yüzyıldan itibaren değişmeye başlar. II. Assurnasirpal ve III. Salmanassar dönemlerinden beri bildiğimiz Urartu terimi, artık Asur için siyasi bir tanıma dönüşüyor. Bu değişimde Aramu ve Seduri gibi güçlü hükümdarlar bölgede Asur’a rakip olarak karşı karşıya geldiler.

II. Assurnasirpal’den sonra Asur tahtına geçen III. Salmanassar döneminde Urartu Aramu adı kaynaklara yansımaya başlar. Bu isim bazı araştırmacılar tarafından ilk Urartu hükümdarı olarak kabul edilse de farklı bir hanedana ait olabileceği için I. Sarduri’yi kurucu kral olarak kabul etmek daha doğrudur. İlk olarak III. Salmanassar’ın M.Ö. 859 seferini anlattığı kaynakta, adına rastladığımız Aramu’nun Sugunia adında korunaklı bir şehri olduğundan bahsedilir. Bu kaynakta Asur hükümdarı, Hubuskia ve Nairi ile yaptığı mücadeleden sonra Urartu Aramu hükümdarı Sugunia şehrini ele geçirdiğinden ve Nairi ülkesinin denizine çıktığından bahseder. Ancak Nairi ülkesinin Kakia adında başka bir hükümdarının daha olduğu da bu kayıtta belirtilmektedir.

Daha önceki kayıtlardan Nairi ülkesinde Lutubri gibi başka kral isimlerinin de olduğunu biliyoruz. Bu kayıtlar Urartu’dan önce Nairi ülkesinde birçok yerel hükümdarın varlığını göstermesi açısından değerlidir. Örneğin Urartu ülkesi için de bu dönemde bir durumun geçerli olabileceğini söylemek mümkündür. Çünkü M.Ö. 859’dan itibaren kaynaklarda ilk kez adı Urartu Hükümdarı olarak geçmeye başlayan Aramu’nun I. Sarduri’nin babası olmadığını yukarıda bahsettiğimiz vakıf yazıtından biliyoruz. Sarduri, Asur Hükümdarı III. Salmanassar’ın saltanatının 27. yılına ait kayıtlarda Seduri olarak anılır. Asur kaynaklarında yer alan bu tarih, Urartu’nun kurucu hükümdarının tarihlendirilmesi açısından değerli bir kayıttır. Diğer başlıca Mezopotamya krallıklarının aksine Urartu’da hükümdarların hangi tarihlerde karar aldıklarını kesin olarak söylemek mümkün değildir. Tüm Urartu hükümdarları, Asur kayıtlarında zikredildiği ölçüde tarihlendirilebilir.

Tuspa’daki ilk Urartu yazıtlarında Kral I. Sarduri, babasının adının Lutubri olduğunu belirtmektedir. Ancak MÖ 832’de Asur kaynaklarında adı geçen Seduri’den 12 yıl önce Aramu adında bir hükümdarın Urartu’da geçmesi dikkat çekicidir. Ne yazık ki bu iki Urartu hükümdarı arasındaki “akrabalık” ilişkisini kesin olarak bilmiyoruz. Bu dönemde bir hanedan değişimi mi oldu yoksa birbirinden bağımsız iki yerel yönetici mi ortaya çıktı şimdi belli değil. Ancak tüm bu veriler, 9. yüzyıldan itibaren Asur’un kuzeyindeki Urartu ve Nairi bölgelerinde güçlü bir siyasi gücün kendini göstermeye başladığını göstermektedir.

Urartu’nun kuruluşunun yazılı kaynaklardaki bir başka değerli tanımı da Nairi’dir. Erken dönemlerde özellikle Asur yazıtlarında Urartu hükümdarlarının onu “Nairi Kralı” olarak övmeleri dikkat çekicidir. Bu da yazı ve propaganda üslubunun aynı zamanda Asur’dan alındığını göstermektedir. İlk Urartu yazıtlarının Asurca yazıtları dışında Urartu hükümdarlarının kullandığı unvanlar da benzer şekilde kopya edilmiştir. Bu hitap biçimleri ve kalıplar, yazının Asur’dan Urartu’ya ithal edildiğinin kanıtı olarak sunulur. Urartu açısından Nairi sözcüğü son kez İşpuini döneminde Kelişin Steli’nin Asur yüzünde kullanılmıştır.

Van Gölü ve Süphan Dağı.

‘NAİRİ ÜLKELERİNİN FETHİ’

Asur kaynaklarında I. Tukulti-ninurta dönemine ait II. Sargon dönemine kadar yaklaşık 500 yıl kaynaklarda yer alan Nairi tanımı Uruatri’den farklı bir niteliğe sahiptir. Nairi’nin ilk kayıtlarında, Asur hükümdarları sıklıkla “Nairi ülkelerinin 40 hükümdarından haraç (haraç) ile savaştım/kabul ettim” gibi açık sözler kullanırlar. Asur Hükümdarı I. Tiglat-pileser, Nairi seferi kayıtlarında bahsettiği Nairi ülkesinin 60 hükümdarını muhtemelen Van Gölü’nün kastedildiği Yukarı Deniz kıyılarına kadar kovaladığını söylüyor. Bu varsayımı pekiştiren bir diğer kaynak ise Van Gölü’nün batısında yer alan Yoncalı Yazıtı’dır. Bu yazıtta Tiglat-pileser “Nairi Topraklarının Fatihi” olarak övünür. Bu dönemden itibaren Asur hükümdarları Assur-bel-kala ve III. Aynı kelime Salmanassar dönemi kayıtlarında Van Gölü için kullanılmaya devam ediyor.

MÖ 9. yüzyılda II. Asurnasirpal dönemi yazıtlarından, Nairi coğrafyasının güney sınırının, Tuşan gibi değerli Assur taşra merkezlerinin kurulduğu Yukarı Dicle bölgesini kapsadığını anlıyoruz. Bu dönemlerde yeniden güç kazanmaya başlayan Asur İmparatorluğu, ülkenin kuzeyini oluşturan Nairi’nin yerel yöneticileriyle birlikte çaba sarf etmiş ve bu bölgelerde Asur hakimiyetini kurmak için büyük çaba sarf etmiştir.

Yukarı Dicle ve Doğu Anadolu Bölgesi’nde Asur ve Nairi hükümdarları arasında geçen bu mücadele Asurlu kâtipler tarafından defalarca kayıt altına alınmıştır. Urartu’nun kuruluş dönemine ışık tutabilecek çok boyutlu etkileşimin izlerini bu kayıtlarda görmek mümkündür. Asur kaynaklarında ilk defa II. Assurnasirpal döneminde karşımıza çıkan Labturu isminin Sarduri’nin babası Lutibri ile birebir aynı olup olmadığı kesin değildir. Bu isim benzerliğinin yanı sıra Asur ve Nairi hükümdarları arasında yaşanan çabalar bölgede bazı siyasi gelişmeleri tetiklemiş olabilir.

II. Assurnasirpal, MÖ 879’daki ikinci Nairi seferini anlatan yazıtında Tupusu’nun oğlu Labturu’dan bahseder. Bu kayıtta Asur hükümdarı Labturu’nun müstahkem şehri Madara’yı kuşattığı söyleniyor. Kuşatma sonucunda onlara “haraç ödemek ve koleksiyonerler atamak şartıyla onları affettiğini” yazdırdı. Oğullarını sadakatlerini garanti altına almak için “memur olarak yetiştirilmeye” götürmesi ilginçtir. Ayrıca kitabede vurguladığı Kaşiyari (Tur Abdin) Dağı eteğindeki 60 yerleşim yerini ele geçirdiğini ve bunların bu kral tarafından yönetildiğini iddia etmektedir.

Bu ifadelerin propaganda amaçlı olabileceği dikkate alınsa da Asur’da yaygın olan bu tür uygulamanın kısmen gerçeklik payı barındırdığını söyleyebiliriz. Arkeolojik veriler de bu dönemde bölgedeki Asur merkezlerinin yeniden güçlendiğini ve hakimiyetin yeniden Asur’a geçtiğini teyit etmektedir. Yazıtların Nairi hükümdarlarının oğullarının özellikle yetiştirilmeleri için alındığını belirtmesi dikkat çekicidir. Muhtemelen Asur şehirlerinde yaşayan ve çeşitli görevlere getirilen bu şehzadeler veya Nairili şahısların bir kısmı yazıyı, bürokrasiyi ve askerliği öğrenmiş olmalıdır. Hatta bu kişiler bu sistem ve geleneklerin daha sonra Urartu’ya aktarılmasına öncülük etmiş olabilirler. Bu bağlamda Urartu’nun ilk yazılı kayıtlarında yer alan başlıklar, II. Assurnasirpal döneminin yazılı kaynaklarında motamotu görebiliriz. Asur hükümdarlarının bu dönem kayıtlarında Nairi ülkelerinin başına kendi seçtikleri hükümdarları getirdiklerini ve koleksiyonerler atadıklarını belirtmeleri de ayrıca manidardır. Tüm bu uygulamalar sonucunda Nairi hükümdarlarından bir veya birkaçının bürokrasi, askerlik ve devlet gelenekleri gibi birçok açıdan Asur’dan değerli deneyimler kazanmış olması gerekir. Asur’un Nairi ülkesinde gerçekleştirdiği bu uygulamalar, Urartu’nun kurulmasına yol açan siyasi gelişmeleri tetiklemiş olabilir.

II. Assurnasirpal, MÖ 866 kayıtlarında Tupusu’nun oğlu Labturu’dan tekrar bahseder. Ancak bu kez Asur kayıtlarında Labturu’nun Madara şehrini değil, Udu adlı başka bir şehri kuşattığı belirtilir. Bu, Madara şehrinin önceki kampanya sırasında yıkılmış olabileceğini gösteriyor. Asur hükümdarları önceki dönemde uyguladıkları politikalara ek olarak bu sefer Nairi’den gelen bu yerel güçler için bazı yeni tedbirlere başvurmak zorunda kaldılar. Anlaşılan o ki önceki seferlerde yaptığı gibi vergilerini ödemek şartıyla onları yerlerinde bırakmamış ve bu direnişçilerden bir kısmını Asur şehirlerine sürmüştür. Bu önlemlerin Asur için başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü II. Bu dönemden itibaren Assurnasirpal, unvanlarının ortasına “Tüm Nairi Topraklarının Fatihi” ibaresini ekler!

MÖ 856’daki Urartu seferini anlatan tablette, Asur ordusunun daha sonra Urartu’nun başkenti olacak olan Tuspa şehrinde kaldığı ve burada haraç kabul ettiği belirtilmektedir. Asur dili ve alfabesiyle yazılmış ilk Urartu yazıtını içeren ve başkent Tuşpa’nın adının ilk kez geçtiği bu kayıtlar dikkate değerdir. Tüm bu çabaların Urartu Krallığı’nın kuruluş döneminde gerçekleşmiş olması bir tesadüf olmamalıdır. Bu aşamada detayları tam olarak bilmesek de Asur’un siyasi süreçte doğrudan veya dolaylı olarak etkili olduğu açıktır. Ayrıca Urartu kültürünün ağır Asur etkilerinin olduğu da yadsınamaz bir gerçektir.

İSTENİLEN MEZOPOTAMYA DEVLET GELENEĞİNİN KUZEY DAĞ COĞRAFYASINA YANSIMASI

Urartu Krallığı’nın kurulmasıyla birlikte kuzeydeki dağlık bölgelerde yaklaşık 200 yıl sürecek yerleşik karakterli yeni bir kültürel süreç başlar. Bu süreçte mimari anlayışlar, ileri metalurjik teknikler ve özellikle yazı gibi bölgeye yabancı somut unsurlar ilk kez görülmektedir. Urartu ile birlikte bu coğrafyada kaleler, aşağı yerleşimler ve nekropoller, tapınaklar, depo yapıları ve saraylarla yeni bir standart modele sahip şehirler ortaya çıkmıştır. Bu tür bir merkezi gücün ihtiyaç ve imkânları çerçevesinde gelişen kültürel unsurlar, binlerce yıldır gelişen köklü Mezopotamya devlet geleneğinin kuzeydeki dağlık coğrafyaya yansıması olarak kabul edilebilir. Urartu. Etki bölgelerinde varlığı göz ardı edilemeyecek kadar keskin olan bu değişimlerin dinamiklerini, güneyden kuzeye doğru gerçekleşmiş olabilecek bir Nairi hanedanının yeni bir bazı yerel unsurların niteliğini değiştirmekten ziyade devlet ve gelenekler.

*İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Eski Çağ Tarihi Bölümü

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu